top of page
  • Yazarın fotoğrafıShiv

Gece Görüşü

Dün akşam sevdiğim bir arkadaşım, Antik Yunan mitlerinden birinin başkahramanı olan Sisifos'un hikayesini anlattı bana. Bir dağın tepesine devasa bir taşı yuvarlayarak çıkarma cezasına çarptırılmıştır bu adam. Ancak her defasında tepeye çıkardığı taşı tekrar geri düşen Sisifos, taş düştükten sonra aşağı iner, taşı tekrar ve tekrar yukarı çıkarır dururmuş. Hikayenin bir ince noktası daha var; bu ceza Sisifos tarafından kabul edilerek verilmiş. Deli mi ne bu adam..

Herhangi birimize olsa bu durumda isyan ederdik. Adil olmadığını söylerdik bu cezanın. Başka bir ceza verin ya da öldürün beni diye bağırıp yalvarabilirdik, Zeus'a. Ama eskinin insanı bir başka oluyor be. Asla durmayan bu adam, aslında bize bir şey anlatmak da istiyor, başarı ve hayat ikililiği hakkında. Anlayanlar ise başarının anahtarını zaten bir elinden diğerine atmayı sürdürüyor.


Bir başarının ya da hayalin gerçekleşmesi için modern insanın en çok ihtiyaç duyduğu ve eksikliğinden dolayı mağdura yattığı nesne; paradır. Ama oturup, çok değil yarım saat araştırma yapsak, başarılı insanların (başarılı biri otomatik zengin oluyor, ben salt başarıdan bahsediyorum) ortak birçok noktası olduğunu anlayabiliriz.

Kısaca bahsetmek istersek bunlardan; asla durmamaları. Para ya da herhangi objeyi, bir duygu durumunu bahane ederek biraz dinlenme arzularının olmamaları. Kafalarına koydukları hedefleri gerçekleştirene kadar yorgunluk denen hissin ya da kelimenin zihinlerinden geçmesine izin vermemeleridir.

Bu konuya örnek verebileceğimiz bir isim var ama yazıyı kutuplaştırmamak için adını vermeyeceğim. Dünyaca ünlü bir şampiyonluk müsabakasının final maçından galip ayrılan bu adamın, galibiyet anında yaşadığı hissiyatları dinleyince insanın zihnindeki bazı camlar aşağı indiriyor;


"Bitiş anından 3 dakika önce belki 13 saat daha devam edebilecek güce sahiptim. Asla durmak nedir bilmiyordum. Çalıştıklarımızı, kurguladıklarımızı ve felsefemizi uygulamak için yapmam gereken tek şey nefes almaktı. Ama müsabaka bittikten 3 saniye sonra, ayağa kalkacak gücü bulamamıştım kendimde. Sanki üzerimden bir tren geçmişti, haklı gururdan vagonları olan huzur treni."


Başarı denilen ve devamında tadılan haz, zevk ve keyif, kümülatif bir hikayenin tepe noktasıdır. Uykusuz gecelerin, sayısız harcanan emek dolu saatlerin toplamıdır, başarı. Salt modern insanın asıl yaşama sebebidir, başarı. Paradan bağımsızdır. Adım adım inşa edilir. Gökten öyle rastgele birinin tepesine düşmez. Gider ve kapısını çalarsın, onu istersin, o ise sana şartlarını söyler, anlaşırsanız evlenirsiniz ama devamında şartlarına uymazsanız anında terkedilirsiniz. Ayrıca başarı, asla gidip birisini istemez çünkü o her zaman istenilendir, söküp alman gerekir.


Burada bahsetmek istediğim trajikomik bir durum var;

Zannediyorlar ki başarılı insanlar paraya sahip olmak için bu kadar çok çalışıyor. Zannediyorlar ki lüks içinde yaşamak, sonsuza kadar yatmak, yapılabilecek bütün ahlaksızlıkları yapabilmek, zevk ve her an haz alabilmek için para kazanıyorlar.


-Senin yaşadığın hayat hayatsa benimki ne be!! Şanslı p*ç!


Üzgünüm ama "Bütün zevkleri tadayım, her türlü sarhoş olayım, yatlarım, yalılarım olsun ve aklımızın alamayacağı hatta hayal dahi edemeyeceğimiz hazları yaşayayım" diye yola çıkan ve başarılı olan birisi yok, olmayacak da.

Hayır, kirli modern vasıfsız ağzının suyunu sil. Çünkü başarı, toplumun büyük bir bölümüne hitap etmek demek değil. Çoğunluğu peşine takmak demek hiç değil. Bu gibi kitlesel fenomenler (insan olanı değil), başarılı bir insanın gerçekleştirdiği olay sonrası ortaya çıkan toplumsal eylemlerdir.

Anlamsız şarkılar söyleyerek, moda başlığı altında aptallıklar tasarlayarak(!) (bu bir genelleme, hepsi öyle değil tabii ki) toplumu bu vasıfsızlığa sürükleyen ve sadece altı çizili cümleyi yaşama amacı olan insanlar, ne kadar kitlesel olurlarsa olsunlar, başarılı insanlar değillerdir. Başarının sonuçlarına benzer olaylar yansıttıkları için böyle görülüyor olabilirler ancak değiller. Onlar, sadece para için yaşayan, insanın sadece keyif almak için var olduklarını düşünen ve zamanı gelince kafayı yiyecek olan tiplerden başka bir şey değiller. Feyz alınacak tipler, hiç değiller. Başarılı insanlarla aynı kefeye koyulma haseti ile yaşayan bu insanlar, yine başarılı insanlar gibi yaşayarak kendilerini ve kitlesini kandıran, kitlesel yozlaşmanın sonucu ortaya çıkmış, vasatlığın başyapıtlarıdır ve yaptıkları işleri gerçekten para için yaptığını kısmen reddeden, para kaygısından başka bir şey gütmeyen mahlukatlardır. Bu durumun sebebi ise salt modernitenin kirlenmesinin sonucu olarak ortaya çıkan toplumun, zihnen ölü tarafının yüksek yoğunluğudur.

Sadece zengin olma kaygısı güden bir insanın bu tarz davranışlar göstermesi oldukça mantıklı, umarım tarihin gelmiş geçmiş en zengini o olur. Ancak bu durumun başarıyla ve insan hakikatiyle alakası yok. Anlık başarılı olabilir ama bu doğrultuda ilerledikçe, yaptığı ve yapacağı işler bayatlayacaktır.


Üstadın altın oranıyla neden bu kadar oynadıkları bile oldukça bariz;

Nitelik olarak eksik olan ürünlerinin ambalajlarını kusursuz bir estetikle kapatmaları lazım ki, oluşturdukları illüzyon sayesinde içeriği hakkında düşünülmeden ürünleri satılsın ve bu sayede vasatlıkları gizlensin.

Bu insanlar yaptıkları iş çerçevesinde nitelikten yoksun, hiçlikten biraz fazlalar.

Ama evrenin en kompleks(!) yapısını kafatasının içinde taşıyan insanların, sinek gibi bu ürünün etrafında dönmelerinden dolayı, en başarılılar öyle mi?


Keyif ve haz, bu adanmanın, emek yolculuğunun ardından gelen yükselme anıdır. Acı olmadan, kurgu olmadan, bir tasarım olmadan, bir amaç uğruna verilmiş bir emek olmadan elde edilen haz ya da keyif, kontrol edilemeyen duygu değişimine yol açar. İnsanın frekansıyla oynar. Hissetmemesi gereken bir dalgayı ona hissettirir ve varoluşunun amaçsız monotonluğu, ona bu farklılığı arzulatmaya başlar (Bu farklılık daha iyi ya da daha kötü değil, sadece farklı). Ani keyif anı, insanın ruh halini, fark etmese dahi bozar. Açgözlü ve bencil kılar, egosunu şişirir ve tüketmek için aranmaya başlatır.


Dün akşam arkadaşımın dediği bir cümle var;

"Hayat, bir mücadeledir. Mücadelenin ta kendisidir. Mücadele yoksa, yaşamaya değmez o hayat, en büyük kral olsan da."


Söyledikleri paralel, insanoğlunun hakikatiyle. Sadece bir palavra ve dolandırıcılıktan başka bir şey değil, mücadelesiz yaşamak için verilen bir mücadele.


Kapak Görseli: Doris Sampson Art - The Last Milking Stool

12 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sulu Beyin

bottom of page