Anlam Uğruna
- Shiv
- 8 Eyl
- 2 dakikada okunur
Buraya bir hikaye yazılabilir; bir tane adam varmış, hayatındaki zıtlıkların uyumunu, duygusal bir travma sonucu fark etmiş. Devamında da bu kutuplaşmaları her konunun üzerinde uygulayarak bazı kavramları incelemiş ve işin sonunda da aslında aydınlık ve karanlık kavramlarının nasıl ifade edildiğine dair başka bir travma yaşamak üzereyken kendisini kurtaran ve doğru yola gelmesini sağlayan bir mini-mucize ile hikayeyi sonlandırabilirdik. Şu "kahramanın yolculuğu" teması var ya, ondan işte.
Tabii doğru aromayı yakalamak için, üzerine fazlasıyla düşünülmüş, yazarın kültürüne ait doneler ve benzetmeler kullanarak okuyucuyu yazıya bağlayıcı kılmaya çalışmak, devamında cümle frekansını değiştirip kalp ritmini de bu frekansa paralel duruma getirmek gibi yöntemler de kullanılabilir. Ve tabii özgün bir hikaye de lazım bunun için ama benim ne yeteneğim buna yeterli ne de ayırabileceğim zamanım.
Ayrıca bu tarz duygusal manipülasyonlar artık hiç ama hiç hoşuma gitmiyor. Eski moda geliyor biraz. Hatta eski moda olmasını bıraktım, o kadar açık ki propaganda aleti olarak kullanılmaya bu yöntem, aydınlık insanların elinde olabilecekken bir fener, olabilir karanlık insanların elinde bir hançer :)))
Neyse bahsetmek istediğim kavramlar, aydınlık ve karanlık aslında. Bu kavramları anlatmak için edebiyat parçalamaya gerek de yok. Zaten anlamak için edebiyata ihtiyaç duyanlar, evrimle beraber yok olup gidecekler zamanla. Çünkü bir konunun güzel ya da çirkin anlatılışı, algılarımızın estetik kaygısından başka bir şey değil ve bu da bizim evrimden bağımsız, toplumsal birikimimiz, şu her dakika değişen.
Aydınlık ve karanlık, Cennet/Cehennemden tut da, gece ve gündüze kadar birçok yere çekilebilecek bir ikililik. Ama kafamı karıştıran bir şey var benim.
Aydınlık kavramını ele alacak olursak; bir buluş, bir uyanış, bir aktivasyonu canlandırıyor kafamda. Bütün medeniyetin kuruluşu, bu kavrama olan inançla geliyor. İnsanlık adına iyi bir şeyler yapma kaygısının temel motivasyonunu oluşturuyor bu kavram. Ateş, tekerlek, yazı, para.... Hepsi aslında aydınlanmanın ürünleri değil mi, bana öyle geliyor en azından?
Ama karanlığı ele aldığımız vakit, bunların karşısına ne koyacağız? Su, üçgen, söz. falan mı?
Hayır tabii, karanlıktan bahsederken bu tarz bir karşılaştırma yapılamaz.
Aydınlık ortaya çıktığı zaman, ışığın, ondan beslenen nesnelere çarpması sonucu karanlık benzeri bir durum ortaya çıkar. Aslında karanlığa çok benzetilir bu ışıksız kısım ama hala aydınlığın içindedir, sadece gizlenmeye yarar beyazların içinde.
Gölgelerdir aslında bizim karanlık diye düşündüğümüz, teknolojinin kullanımıyla kötü niyetli davranan insanları temsil eden kavram. Bıçağın bulunmasıyla insanlık tarihi üzerinde yanan ışık, bir doktora çarptığı zaman kalp tamir ederken doktorun arkasında bıraktığı gölge ise doğurur seri katilin kendisini. Fizikçilerin modellemek ya da analiz yapmak için ortaya getirdikleri ekranlar, günümüzün en güzel beyin yıkama icatları değil mi?
Bu tarz örnekleri kolaylıkla arttırabiliriz, hepimizin aklında birkaç tanesi gelmiştir ama döneceğim yer, Karanlığın kendisi. Gölgeleri karanlıkla karıştıranların acizlikleri değil.
Karanlık bir bilinmezlik durumudur. Bu okyanusa atlamak isteyen kişiye cesareti zorunlu kılar. Çünkü bilmediğin bir yere giriyorsun, bir bankayı soymaya değil. Yapacağın herhangi bir planın, insanlık tarihi boyunca biriken o teknoloji mirasının bile bir anda hiçbir işe yaramayacağı bir yere. Işığı nasıl gizleyeceğini keşfederek yarattığımız bir gölgenin karanlığından bahsetmiyorum, karanlığın kendisi olmaya giriyorsun. Elinde herhangi bir icadın ya da o icada güvenin olmadan.
Bireyselliğe değil, tekilliğin içinde kaybolmaya gidiyorsun, bilincini unutarak. Tekrar bir şeyler saçmalamak oldukça güzel...
Yorumlar