top of page

Arsenik Tuzu

Yazarın fotoğrafı: ShivShiv

Sevgili Acur,


Öncelikle seni bu sitede görmek beni duygulandırdı. En azından zamanının bir bölümünü kendini geliştirmek için harcadığını öğrenmiş oldum. Araştırmaya ve seni eleştirenleri okumaya zaman harcıyorsun, hatta cevap dahi yazıyorsun beni popülerleştireceğini bilerek, teşekkürler. Ancak şöyle bir durum var, senin bana verebileceğin maddiyatın ve organik olmayan şöhretin herhangi bir kısmını istemiyorum. Öyle bir şey olacaksa da senin sayende kazanacağım parayı (kazanmak denmez buna ama gerekirse başka bir yazıda) adacılık için değil de, insanları gerçekten bilimle haşır neşir etmek için kullanacağımdır. Tekrar teşekkürler şimdiden.


Ruh halimin farkına varman beni mutlu etti, kesinlikle sinirliyim ve inan bana, sakin kalmaya gayret ediyorum. Sinirim sana ya da ona değil, kendim de dâhil olmak üzere insana. Fakat sen beni merak etme, elimden geldiğince meditasyon ve yoga yapıyorum, dizginlemeye çalışıyorum bu dürtümü. Tabii sinirimi gerçekten görmek istiyorsan, yazı yazmayı bırakıp, senin için biraz salata hazırlayabilirim. Salatalık yerine ne doğrarım, sen düşün. Her neyse.


Yazıyı okurken kendi egondan sıyrılamamışsın. Tabii bunun sebebi, peşindeki insanlar ve cebindeki yeşillikten dolayı olsa gerek. Toplumun %99’unun da sana zeki demesiyle bir işim yok. Senin zekânla kendimi kıyaslama amacım yok, senin zekânla başka birinin zekâsını da kıyaslama amacım yok. Senin zekânla hiçbir işim yok benim.


Sen, harika bir pazar yaratıyorsun insanlara. Sosyalleşme pazarı diyelim biz buna. İnsanlar senin bir günde ünlü ettiğin, bir günde yerin dibine soktuğun, bir günde sevmelerini ve bir günde ondan nefret etmelerini sağladığın insanlar üzerinde holiganlık yaparak tatlı-sert gerilimlere, sohbetlere giriyorlar. Senin programların üzerinden düşünce alış-verişi yapabiliyorlar hakikaten. İnanır mısın, arkadaşımın dedesi, vefatından 2 hafta önce senin show’un hakkında soru soruyordu, öldüğü yatakta uzanırken. Nasıl bir gönül bağı bu ya… Helal olsun sana. Bu kadar güçlü olmak nasıl, hiç merak etmiyorum, ne yalan söyleyeyim.


Ben düzenli olarak insanlara zorla empoze edilen, anlamsız, amaçsız, insan özgünlüğünü kıran, insanların kendisini tanımasına izin verilmeden tektipleştirip, toplumu sürü haline getiren, zihinlerini bağlayıp özgürlük hakkındaki fikirlerini dejenere eden, toplumu samimiyetsizce ama had safhada önemseyen(!) (toplum için yaptıkları; ‘Hey hadi çekiliş vakti, neden siz de kazanmayasınız?), deşarj olma başlığı altında, yeri geldiğinde eğlence adı altında, insanın kendini rahatlatmasını sağlayacak olan ve sadece ‘araç’ olarak kalması gereken bu tarz sektörlerin, amaçlaştırılmasından ve çoğu ÜRETİM sektöründen fazla hacme sahip olmasından rahatsızım. İçerik üretimi gibi vasat cümlelerle gelme bana. Top attırıyorsun, top. Ha bir de halka. Benim rahatsız olduğum şey, senden daha büyük maalesef kusura bakma. (‘Senden daha büyük’, böyle bir şey duymak eminim ki seni biraz sinirlendirmiştir. Titreme, sakin olma sırası sende.)


Oldukça eminim, her insanın ayrı bir zekâya sahip olduğuna. Bir konuda, biri diğerinden daha aptal ve başka bir konuda diğerinden daha zeki, şüphem yok bu hususta. Mesela sen medyacılık konusunda benden kat ve kat daha iyisin, kabul ediyorum. Ama bunun sebebi, benim bu alanda iyi olmak istememem. Tabii sen de oldukça zekisin, bunu sorgulamak hatta bu cümleyi kurmak haddime değil. Çünkü insanlara gerçek bilimi lanse ettirebilecek kabiliyete sahip olmadığının farkındasın. Kapasitenin farkında olmak bir zekâ belirtisidir. Hatta insanların eğitim seviyesini arttırmanın senin işine taş koyacağının da farkındasın. Bu nedenle sen de onlara, onlardan daha aptalca şeyler sunarak, onların zekâsını parlatıyorsun. Fazlasıyla dâhiyane. Maymun eğlendirme sanatı diyelim mi biz seninle bu işe? (Maymundan kastım; insanları aşağılamak değil, senin yaptığın işin estetiğini kenara koyarak yalınlaştırmadır.)


“İnsanların eğitim seviyesini artırmak adına bir amacım yok” diyebilirsin gelip bana ama arkandaki ekip ve hitap ettiğin kitle buna evrilemez diye düşünüyorum. Bilemedim evrilebilir mi? Giderek bu sürü büyüyor aslında. Zombileştirilen insan sayısı artıyor, adım adım. Seni izleyen Boğaziçi mezunları bile tanıdım ben. Zamanında ülkeyi kurtarmaya ant içen. Belki de becerebilirsin, büyük konuşmayalım şimdi harbiden.


Fakat hemen heyecanlanma, kalbin kırılacak belki ama bu bir bağımlılık, sana duyulan gönül bağı değil. Bunun sebebi sana olan tutkuları değil, bunun sebebi sana olan sevgileri hiç değil. Bunun sebebi, topluma bilim ve modernite adı altında, üretimi arttırmak için lanse ettikleri teknoloji ve hızın ürettiği zehrin derişimini iyi ayarlıyor olabilmen. İnsanları bu zehir ile öldürmüyor ama aynı zamanda seni bırakıp gitmelerine de izin vermiyorsun. Bir yandan insanın içindeki ilkelliğe dem vururken, bir yandan onların içindeki hırsa ayna oluyorsun. Bir şey üretmiyorsun, açığı dolduruyorsun. Maddi gücünü yenilikçi göstermek için parayı sündürmekten başka bir şey yapmıyorsun. -Helikopterle inme, motorla gelme, denizaltıyla adam alma. Bu dâhiyane fikirler ekip tarafından mı çıkıyor yoksa senin fikrin mi?- Pro-aktif hiç değilsin, reaktif davranıyorsun. Toplum tarafından reaksiyon aldıktan sonra çalışmaya başlıyorsun. Toplum biraz evrildiği an, sen ve senin gibilerin karakterleri de evrilmeye başlayacak. Başka açıklıklar arayacaksınız. Severek, aşk ile yaptığınız işi de bırakacaksınız. İşte bu yüzden sen ve senin gibiler, yaptıkları iş bağlamında zeki sayılmamalılar, demek istedim. Gerçi hangi sektör öyle değil ki, belki de sen haklısın, bilemedim.


Şöyle bir şey söylemişsin; “Bir şeyler yaptım. Şansıma tuttu. Ha olmasam n'olurdu? Etrafına bak, yaptığı şeylerle toplumun ilgilenmediği bir sürü insan var. Onlar gibi olurdum. Tıpkı toplumun kaymadığı alanlarda zengin olmasa da iş yapmaya devam edenler olduğu gibi.”

Seni muhattap alıp, sana o soruyu sorma sebebim, siyah t-shirtün, şanslı olman, keskin öngörün ya da çok yakışıklı oluşun değil. Sen olmasan Acur değil Kajun olurdu, ben de ona sorardım. Konuyu kişiselleştirme. Seninle konuşuyor olmamamın sebebi bu sektördeki güçlülerden biri olman ve seni mantıklı da buluyor olmamdı. En azından zekânı kullanış şeklini beğeniyorum, amacın çok farklı ve hatalı olsa da bence. Oysaki sorumun cevabını zaten biliyordum.


O sorunun amacı farklıydı;

Ben senin o paravanının arkasına gizlediğinin niyetinin peşindeyim, bunu anlayamamışsın.


Ben bu sistemi reddediyorum, bu bağımlılıklardan kopmalıyız diyorum. Makyajcıları ya da politikacıların, bu zehri kullanmalarından bahsederken -ki bence aralarında bir fark yok. Birileri yüzlerini, diğerleri de sözlerini boyuyorlar- eleştiri yapacak haddi toplum olarak buluyorum. Susturduğunuz, beynini bağladığınız ve bu nedenle özgürlüklerine takıntılı olmadığını söylediğiniz o toplumun bir ferdi olarak, insanları körleştirmenizden rahatsızım ve üzgünüm. Bunu da suratınıza vuruyorum.


Ve yazıyı tekrar okursan –eminim zamanın yoktur- demek istediğimi daha iyi anlayacaksın; sen ve diğerlerinin amacını sorgulamıyorum, çok belli, para.

Sana sorduğum şey, -tam olarak bu kısmı kişiselleştirebilirsin- senin zekân ya da yapımcılığını(!) yaptığın (o ünlemin sebebi aslında özgün olmadığın ve o programların alt yapısının nereden geldiğini ikimizin de bilmemiz) programların kalitesi de değil. Benim sana sormak istediğim, bu kadar insan zehirlenirken kalbinde az da olsa bir sızı olmadığı mı?


Gelip böyle bir cevap verdiysen zaten yoktur, sana iyi özgün şovlar.


Unutma, sarayın soytarısı, kral düşünce saklanır.

(Kral: toplum, aklına senden daha büyük biri gelmesin ya da gelsin mi? Neyse, her şey halkımız için öyle değil mi?)


Kapak Görseli: Bradford Tatlı Zehirlenmesi Tasviri - John Leech, 1858

25 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ARDİNAL!

Sulu Beyin

Comments


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

©2021, Shiv tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page