top of page
  • Yazarın fotoğrafıShiv

Sulu Beyin

Bir nesne ile insan arasındaki ilişki, temel olarak zihnin kavrama yetisiyle şekillenir. Cismin algılanan ilk özelliği, genellikle kişinin tecrübe birikimine dayanarak oluşan standardın dışındaki, daha önce hiç karşılaşılmamış ve ilk defa deneyimlenen özelliğidir. Çok büyük ya da çok küçük olması, çok renkli ya da sade renkte olması, dokusunun alışılmamış olması gibi beynin algılama metotları olan 5 farklı duyu sistemiyle nesne insan zihninde bir imgeleme başlatır. Özneden ve zamandan bağımsızlaştırıldığı zaman cismini korumaya devam eden madde, hem kültürel hem de genetik sebeplerin insan zihninde meydana getirdiği değişimlerden dolayı kavranma sırasında farklılıklar gösterebilir. Hayatı boyunca kırmızı görmemiş biri için kırmızı bir top olağanüstüyken, her şeyin kırmızı olduğu bir kasabada bu top bir insanın ilgisini çekmeyecektir.

 

Ancak dünyayı kavrama yetisi olan zihin, asla eğitilemez ya da yönlendirilemez değildir. İnsan adeta bir zanaatkar gibi zihnini evirme kudretine sahiptir. Genç yaşta olukça dinamik hatta sıvı gibi davranabilen (anlatacağım ne demek istediğimi) ve yüksek  kavrayabilme yetisine sahip beyin, kültürel faktörler doğrultusunda yaşlandıkça sertleşmeye başlayacaktır. Hatta öyle bir konuma gelir ki zihin; doğuştan yüklenen temel algılama yöntemlerini kısmen kültürel renk farklarına sahip bir şekilde tercih ederek, sorgulamadan fanatikçe haz aldığı durumları tercih edip rahatsız olduğu durumlara saygı duymayabilir.  Hatta biz de bu tip insanlara bağnaz ve cahil deriz.

 

Burada trajikomik bir durum var ama. Bahsetmek istediğim eğitim, hayat bilgisi minvalinde bir eğitim. İnanışa göre Kur'an'ın ilk indirilen ayetindeki "İkra" anlamındaki bir eğitim. Analiz edip taraf tutmadan anlamlandırabilme yetisi. Cisimlerin, dengenin, doğanın ritmini anlamaya çalışan, bu ritim ile akışı hissedebilmeye yarayan bir eğitim.

 

Yoksa bilmem hangi bankanın CEO'su olmuş çift anadalda 4 ortalama yapmış insanlarla da tanıştım, Dünya'dan ve empatiden bir haber. Yine din eğitimindeki gibi hangi namaz kaç rekat ya da pazar ayinlerinde ne yapılacağını bilmek anlamındaki eğitim değil bahsetmeye çalıştığım.

 

Bir başka trajikomedi ise bu insanların karakterlerini oldukça sağlam ve kendilerini olgun görmeleridir. Bu duruma katılıyorum bir fanatik gibi.

 

Çünkü demek istediğim taraftarlık, esnek olmayan zihinlerin eserleridir. Yaşlandıkça öğrenme yetisini kurutan ve zihnin aldığı şekli kalıplaştıran insanlardır bunlar. Aralarındaki tek fark, bu zihin kütlesinin büyüklüğü. Aktivasyonu değil.

 

Tek bir kanal üzerinden hayatına idame ettiren insanlara saygı duymak lazım ama konumuza dönmek gerekirse, zihin bu kadar katı bir durumda olmak zorunda değil. Ve buna olgunlaşmak diyerek kendimizi kandırmak zorunda da değiliz. Oldukça esnek bir yapıya evriltebileceğimiz bu zihin sayesinde daha da depresif olabiliriz, modern insanın yavanlığı fark ettikçe :)

 

Ama depresyonu terk edip biraz daha anlamlandırmaya başladıkça sormaya başlıyorum.

 

Peki ya, bu esnek zihni fazla yükleyerek ısıtmaya başlarsak ve sertleşmesine izin vermediğimiz bu esnek, elastik yapının giderek erimesine izin verirsek ne elde ederiz?

 

Sıvı durumundaki bu zihnin, sağlam karakterli insanların kutuplaşarak tek bir perspektifte kavrama yetilerinden farklı olarak, bir medyum (ortam) oluşturup kavranması gereken olguyu tamamen içine alması, her çatlağından ya da hatasından içine sızarak onu mükemmele yakın kavraması durumunda ne olur?

 

Hatta katı haldeki son derece modern ve olgun renklendirilmiş zihinler gibi, bu sıvı zihnin içine karıştıracağımız, konum bilgisine reaksiyon gösterebilen manyetik taneciklerden oluştuğunu düşünerek anlık sağlam karakterli birine dönüşüp istediğimizde tekrar erimesine izin versek?

 

Yine saçmalıyorum, bir önceki cümleyi düşünmeden değil mi?

 

Çünkü anlamak sadece beyin ile olmaz değil mi?

 

Kapak Görseli: My Melting Brain - Xarvayn

10 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Verwikkelen

Sisli Far

bottom of page