top of page
  • Yazarın fotoğrafıShiv

Aptal Kutusu.

Zeka, apayrı bir kavram, tanımlaması benim için oldukça da zor. Nedir bu zeka?


Bir konuyu hızlı kavrayabilmek mi ? Detaylandırma işlemini hızlandırabilmek mi ? İyi futbol oynamak, iyi yemek pişirmek, iyi araba sürmek gibi bir yetenek mi ?

Doğası gereği zeki olan birisi her şeyi kavrayabilir, istediği konuda uzmanlaşıp, konu üzerinde kabiliyetini arttırabilir mi ? Ya da bunların kümülatif toplamı mı ?

İnanın bilmiyorum. Ben de kaybolmuş durumdayım. Ama her insanın zeki olduğuna eminim. Sistem içerisinde para etmese de her insan, bir diğerinden daha zeki ve daha aptal. Sadece keşfedilmemiş, karanlık topraklarda kalmış olabilir zihni. Belki de yeteneğine ışık tutulacak bir evren kombinasyonu henüz gelmemiş olabilir.


Ama bir konu var ki asla zeka olarak değerlendirmek istemiyorum; sistem içerisinde -coğrafik konumun da çok etkisi var bu noktada- toplumun eksiklerini görerek bu boşluğu kimse görmeden doldurmak. Ve bahsettiğim eksiklik asla ama asla ihtiyaçlardan oluşmuyor.

Zaruri ihtiyaç sınıfına girmeyen ama toplumu oluşturan bireyleri, tornaya sokarak tektipleştirdikleri için artık bu ihtiyaçların(!) eksikliğinde hissedilecek yalnızlık nedeniyle ihtiyaç sınıfında sayılan eşyalar ya da içerikler, bu bahsetmek istediğim boşlukları oluşturuyorlar.

Makyaj malzemeleri ya da marka kıyafetler olsun, anlamsız sözlerle insanları hyple'tmak adına çıkarılan bomboş şarkılar ve filmler olsun, abartılmış, sadece birkaç özelliği düzenli olarak geliştirilerek, (3 megapixel, wow şu an 15 olmuş ya da olsun 12987318, fotoğraf lan bu) çığır açmış gibi tepki gösterilen teknolojik aletler, özü boşaltılmış bilinçlerin, çektikleri estetik kaygıyı bastırmak adına üretilen ürünlere oldukça güzel örnek olacaktır. Aksini söyleyenler, yeri geldiği zaman ortamlarda her ne kadar sistem tiyatrosunun karşıtı görünse de onu en güzel yağlayan ve haklarını savunmak adına oynayacakları mağdur edebiyatı perdesinin en yetenekli başrol oyuncularıdır.


Tek tek isim vermeme gerek yok; makyajcı, kıyafetçi, yemek pişiren, takla atan, köpekle öpüşen hatta bazı yayıncılar yani sosyal medya şarlatomenleri, bu eksikleri gören ve kimse gelmeden, kendi ceplerini doldurmak adına kazdıkça kazan tiplerdir. Aksi tartışmaya açık dahi değil. Ya da açık lan, gelin tartışalım.


Bu insanlar kesinlikle ama kesinlikle zeki tipler değiller. Belki zeki olabilirler ancak bu yaptıkları nedeniyle kayıtsız şartsız takip edilmeleri, aptallıktan başka bir şey değil. Bunların yaptıkları; insanların aciz tarafını bularak, bu boşluğu kendi menfaatleri için oymak ya da oyulmuş boşlukları kendileri tarafından doldurarak kitlelerini daha çok kendilerine bağlamaktır. (Zeki oldukları tek konu; kitleleri kendilerine nasıl bağlamaya devam edecekleri üzerinde yaptıkları dansöz kıvırmaları, kabul ediyorum.)

Her ne kadar haz aldıklarını ve çalıştıkları kulvarların, onların hayatlarının anlamı olduğunu ifade etseler de, asıl ve tek amaçlarının para olduğunu hepimiz biliyoruz. Ne yani para kazanmayacak olsa sonsuz tane makyaj videosu çekmek, bu dünyadaki yegane amacı mı? Umarım öyle değildir. Sonuçta oldukça zeki ve bu zekasını yönlendirmesi lazım. :)


Bu noktada şöyle bir eleştiri getirebiliriz; toplum kendi ihtiyaçlarını, zevklerini oluşturur ve 'zeki' insanlar da bunu fark ederek toplumu doyurur. Hayır, zeki insanlar doyurma işlemi sırasında yaptıkların işin içeriğinin farkında olmalıdır. Yaşadıkları toplum onların var olma sebepleri ise yaptıkların işin sadece kalitesi değil, nasıl etkiler bırakacağının da farkında olmalıdır. Niyetini iyi kurgulamalıdır. Kitlesel olarak toplumu yozlaştırmak neyse, yozlaşan toplumu aynı zamanda manipüle ederek kendilerine bağlamak, asıl sorun orada işte. Toplum bilincini, bireysel ya da kitlesel köreltecek olan tek bir yönelim, bu işin yapılması adı altında yatan binlerce sebebin toplamından daha önemli. Önüne geçilmeli, gerekirse o iş durdurulmalı. Yoksa işin yegane tanımı; "cep doldurmak adına insan zehirlemek" olacaktır.

Evet, zehirliyorsunuz. Aydın kesimden, en tabandaki adama kadar insanları zehirliyorsunuz.

Ama size kızmıyorum, siz doğanız gereği bunu yapıyorsunuz.


Tabii sadece bu şarlatomenleri suçlamak biraz ayıp olur. Akbaba leş yediği için gidip ona kızamazsın. Ya da yaralı bir hayvanı parçalarına ayıran, Acur(!) ve onun aslan sürüsüne de kızamazsın. Beslenmeleri lazım. Amaçları kan, karın doyurmak. Oldukça zeki ama değil mi kendisi ?

Kutu açtırıp, top attırarak. Ve hatta bunun daha sonra yorum masasını kurup, oyuncular hakkında performans analizi yaptırarak...


-İzlemesin kardeşim o zaman.


Evet, izlemeyin. İzletmeyin. Bu noktada kızmamız gereken birini arıyorsak cevap kendimiziz. Bizleri aciz duruma düşüren, o medyacılığın bizleri parçalamasına izin veren, leşimizi de şarlatomenlerin önüne bırakan yine kendimiziz. Bunu nasıl yapıyoruz diye sormayı hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama ben birkaç kez sordum kendime. Cevap oldukça derin ama size bahsetmek istediğim; ruhumuzu sakat bırakmak için kullandıkları silahları, modern ve legal dolandırıcılığın temel sarmalı, ekran bağımlılığımız.


Günaydın, telefonunun alarmı çalıyor durdurmalısın. Şimdi biraz yatakta sosyal medya, varsa biraz mail kontrolü ve kahvaltıya. Hazırlayacağın kahvaltı için birkaç tarif bakalım internetten ve günün ilk öğünü hazır. Hayır değil, onu yerken izlemek için yanına bir şey tadını kaçırmayacak bir şey bulmalısın. Neyse evden çıktık biraz hava alalım derken, yine telefon ve toplu taşıma. Eğer hususi bir aracınız varsa merak etmeyin artık onlarda da ekran var. Ekrana da gerek yok, telefon tutucuları işinizi görür. Ofise geldiniz, bilgisayarınızı açtınız mı? Yaklaşık 9 saat ona bakacaksınız, sevin onu. Oh mesai bitti, işe geldiğin gibi tekrar eve dön, akşam yemeği ve yanında bir adet adada kalma yarışması, oscarlık yetenekler. Yeterli, şimdi sosyal medya ve yatağa. Alarmın çalıyor uyansana.

(Wake up, Neo. Güneşi tersten doğurup, kendi kıyametinizi başlatmaya ne dersiniz ? Bu akışa bir son verin. En azından bir gün.)


Her anımız bir adet çerçeve ile geçiyor. Abartmıyorum, her anımız. Yaşadığımız neşeyi ve hüznü paylaşmadan hissedemiyoruz. Toplum izlediği için izlemek zorunda kaldığımız dizi, film ve yarışmalar, takip ettiğimiz şarlatomenler, her anımızı yönlendiriyorlar. Popüler olan her şeyin tek gerçeklik olduğu gösterilerek göz(t)ümüze sokuluyor.

Maalesef bu yönlendirme kötü niyetli. Sizi sakat bırakma amacı var. Ruhunuzu kırarak, kendinizi tanımanızı engelleyen, koşmanızı, yürümenizi istemeyen, bırakın hareket etmenizi, zihninizi yatağa bağlayıp, ekrandan kopmamanızı isteyen, aşağılık bir amacı olan yönlendirmeye sahip.


Ekranlar, uyuşturucudan daha bağlayıcılar, içerikleri ne olursa olsun. Artık telefonu elinden alınan çocuklar -sadece çocuklar değil, yaşlılar da- ağlamaya, sinirlenip sağa sola zarar vermeye başlıyorlar. O kadar içleri boşalmış durumda ki ekransız canlı formları bozuluyor. İnsan diyemiyorum, değiller çünkü. Tabletsiz nefes alamayacak bir nesil geliyor. Nefes alamamak derken, yöntem olarak nasıl nefes alacağını bilmediği için. Doğru ya açar öğrenir internetten, ne gerek var bilmesine...


Bir ricam var; en azından birkaç saatliğine bırakın şu ekranı. Gözlerinizi kapatıp, aldığınız nefesi hissedin. Bedeninizin sınırlarını, vücudunuzun dokunduğu yerleri hissedin, etrafın nasıl koktuğunu hissedin. Dinleyin, doğal ortamınızı. Bir süre böyle devam edin, hemen pes etmeyin. Ve açın gözlerinizi.


Hoş geldin, burası gerçek Dünya.


P.S: Türkiye'nin en zeki insanlarından biri olarak lanse edilen, o adacı kurgunun başındaki adama bir şey sormak istiyorum. Yaptığın programa ve harcadığın emeğe saygım var. Belki binlerce insanın karnı doyuyor ve ailesine bakıyor. Ama milyonlarca insanı o ekrana bağlayarak, kendi kazanma hırsını tatmin ederken, o kadar insana bir 'hiç' izleterek onların zamanını çalıp, yer yer zehirlerken hiç kalbin acımıyor mı merak ediyorum.


Kapak Görseli : Ellie Holt.


33 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sulu Beyin

Verwikkelen

bottom of page